7 Aralık 2008 Pazar

Aşık Veysel’e ve Sivrialan’a Farklı Bir Bakış

Aşağıdaki yazı Veysel Kaymak’ın Kitabından alınmıştır.



Küçük Veysel

Aşık Veysel’in İbrahim’den sonra,birlikte gezip dolaştığı arkadaşı Küçük Veysel’di.Küçük Veysel de,ustası gibi ağır başlı,dürüst,sevecen,efendi bir insandı.Takım elbise ve arada fört giyerdi.
Aşık’la türküleri birlikte okur,türkü söylerken sesleri,birbirinden pek ayırt edilmezdi.Birlikte plak bile yapmışlardı.Veysel’ler bir bakıma özdeş gibi algılanırdı.Altmışlı yıllarda,Küçük Veysel’in ölümünden sonra,bazı çevrelerce,Aşık Veysel öldü sanılırdı.Aşık Veysel’i çarşıda görenler;’’Yahu Aşık Veysel öldü,diyorlardı,bu Aşık Veysel değil mi?’’ diye hayrete düşenler olurmuş.
Aşık Veysel’in herkesçe tanınması,kendisinin ise,bunlardan bir çoğunu tanımadığı konusunda anlattığı bir fıkra şöyle;
Köyün birinin karşısına tilki gelir,tilkiyi gören köy halkından birkaç kişi toplanıp
-Aaa tilkiye bakın,tilkiye bakın,diye bağırır.Tilki bu sesler üzerine durur ve köylülere dönerek;
-Hayret,bunlar beni nereden tanıyor,ben bunların hiç birini tanımıyorum,der.

Veli Dayı

Veli Dayı da aşık’a gezilerinde zaman zaman arkadaşlık etmiştir.Arkadaşlıkları İbrahim ve Küçük Veysel gibi uzun süreli olmamıştır.bunun bir nedeni de,Aşık Veysel’in oğulları Ahmet ve Bahri’nin büyümüş olmalarıdır.
Veli Dayı,Aşık’ın ölümünden sonra yapılan anma toplantılarında,gecelerde arkadaşlık anılarını,ileri yaşına karşın zevkle anlatırdı.

Atatürk’le Görüşme

Aşık,bir tarihte,arkadaşı İbrahim’le,köy köy,kent kent dolaşarak İstanbul’a varır.Radyo Müdürü Mesut Cemil Bey’e,İzmir’den,bir tanıdığından mektup götürmüştür.
Mesut Cemil Bey,Veysel’i radyoda bir programa çıkarır.Program öncesinde:’’İyi söyleyin,bütün dünya sizi dinleyecek’’diye açıklama yapar.Aşık,dünyaya duyurmak için fazla bağırmak gerektiğini zannederek,türküsünü o şekilde okur.Türkü bitince Mesut Cemil Bey:’’Hiç kendini sıkma,yalnız benim demem,öksürüp,pıskırma,kelimeler açık olsun,en hafif bile söylersen duyulur’’diye açıklama yapar.
Aşık türküsünü çalıp,söyler.Program çok güzel olmuştur.Dinleyenler beğenmiştir.Dinleyenler arasında Mustafa Kemal Atatürk de vardı.Atatürk,Radyo evini aratarak,’’Onlar kimse bana gönderin’’demektedir.O sırada Aşık Veysel’i, İstanbul’da kapıcılık yapmakta olan,Arapkirli Mehmet Efendi,radyodan alıp,misafir olarak evine götürmüştür.
Ertesi gün Aşık’a durumu anlatırlar.Mesut Cemil Bey, Atatürk’ün yaveri Şükrü Bey’e,bununla ilgili bir mektup yazar.Şükrü Bey’e ulaştıklarında,Şükrü Bey onlara:’’O bir zevk zamanı idi.Malum ya,şimdi çalışma zamanı,haber vermeme imkan yoktur,veremem,eğer yeniden hatırlayacak olursa çağırtırız’’diye açıklama yapar.Görüşme gerçekleşmez.Aşık,sırası geldiğinde bu anısını büyük bir hüzünle anlatır,’’Görüşmek mümkün olmadı’’ diye üzülürdü.

İsmet Paşa İle Görüşüyor

Cahit Külebi bir yazısında aşık Veysel’i,ağırbaşlı,ne yaptığını bilen biri olarak ,İsmet Paşa’ya benzetir.Bu benzetmede gerçek payı vardır.Aşık,düşünce olarak gerçek Atatürkçü ve Cumhuriyetçidir.
İsmet Paşa ile görüşmesini:
-Bayram kutlaması mı,başka bir tebrikleşme mi hatırlamıyorum,halk kuyruğa girmiş, İsmet Paşa ile görüşüyordu.Biz de kuyruğa girdik,görüşmemiz sırasında,’’ Paşam, Aşık Veysel’’ diye tanıttılar,Paşa da ‘’Yaa ,öyle mi?’’ dedi.İsmet Paşa ile görüşmemiz de böyle oldu,diye anlatırdı.

Gürsel Paşa İle Görüşme

1965’te Aşık Veysel,oğlu Ahmet’le Ankara’ya gelir.Yanlarına Mustafa Timisi’yi de alarak,Gürsel Paşa ile görüşmek için Çankaya’ya çıkarlar.Paşanın Genel Sekreteri Nasır Zeytinoğlu’na, görüşme istediklerini iletirler.Genel Sekreter başlangıçta görüştürmek istemez.Ayrılırlarken Aşık Veysel,ayak üzeri Zeytinoğlu’na,’’Bir köylünün diğerini suya götürüp,susuz getirme’’ öyküsünü anlatır.Sonunda da;’’İşte biz suya geldik,susuz gidiyoruz’’ der.Anlatılanlar Nasır Zeytinoğlu’nun hoşuna gider.’’Bunları uygun bir zamanda Paşa’ya anlatacağım.Sonucunu size bildiririm’’ diyerek,adreslerini alıp konuklarını uğurlar.
Kısa bir süre sonra Paşa, Aşık Veysel’i makamına kabul eder.Görüşme sırasında Aşık,daha çok birlik beraberlik,kardeşlik ve benzeri konularda yazmış olduğu şiirlerini okur.Aşık,o günlerde Kızılay’da bulunan Büyük Sinema’da vereceği konsere Gürsel Paşa’yı davet eder.Paşa’da konser günü Büyük Sinema’ya gelerek Veysel’i dinler.Bir görüşme de böyle noktalanmış olur.

Sivralan’dan Arner Geçti

70’li yılarda köye,Norveç’ten sarışın uzun boylu,30-35 yaşlarında Arner adlı biri geldi.Üniversitede Öğretim görevlisi olduğunu,Türkçe öğrenmek için geldiğini söylüyordu.
Bir süre Ankara’da dil kurslarına devam etmiş,bakmış yeterine yararlı olmuyor,konsolosluk ve çevresinden birilerinin de önerileriyle Sivrialan’a çıkageldi.Kendi ifadesine göre bir süre dil öğrenimine burada sürdürecekti.Aşık’ın damadının evine yerleşti.
Arner ara sıra okula geliyor,yarım yamalak Türkçesiyle çeşitli konularda konuşuyor,arkadaşlarla birlikte sohbet ediyorduk.Bizler O’nu ziyaretimizde ise,evde Türkçe öğrenmeye çalışırken,yemek yaparken veya bulaşık yıkarken buluyorduk.Arner zamanla köy halkıyla kaynaştı,Türkçesini de bir hayli geliştirdi.Kendi dili ve Türkçe’nin dışında İngilizce,Fransızca,Rusça ve Almanca biliyordu.Arada bir kendisiyle Almanca konuşmak isteyenleri,’’Ben şimdi Türkçe düşünüyorum,’’ diye geri çeviriyordu.
Bir ara yanına eşi ve bir çocuğu da geldi.Bir kaç ay birlikte köyde kaldıktan sonra,ülkelerine döndüler.Köyden ayrıldıktan sonra da haberleşmemiz devam etti.Ankara’ya bir iki kez ziyaretimize de geldi.Geldiğinde köye uğramayı ihmal etmiyordu.Arner’i Ankara’daki gecekondumuzda bir iki gün konuk ettik.
Bir gün Ankara’da görev yaptığım okula uğradık,arkadaşlarla tanıştırdım.Okulda pinpon oynadık.Oyun sırasında topu karşılarken,gerekse topa vururken bir gözünün sakatlığının farkına vardık.Nedenini sorduğumuzda,Çocukken şiş battığını,bu yüzden tek gözünün görmediğini söyledi.O güne kadar farkına varmadığım için şaşırmıştım.O gün oturup düşündüm,Arner tek gözüyle okumuş Üniversite hocası olmuş,dört beş yabancı dil biliyor.Ben ise o kadar boş zamanımın olmasına karşın tek yabancı dil bile bilmiyorum.
O gün bu gündü,Arner’i hatırladıkça aynı sıkıntıyı duyuyor,bütün bu olanları ve Sivrialan’da birlikte geçen 70’li yılların heyecanlı günlerini düşündükçe,Sivrialan’dan Arner geçti demekten kendimi alamıyorum.
Amerikalı Öğrenciler

Yine o yıllarda,başlarında bir Alman Profesör,iki Amerika’lı,bir Japon öğrenci,folklor araştırması için köye geldi.Çalışmaları sırasında onlara tercümanlık yapacak,bir kız,bir erkek Türk öğrenci vardı.Çalışmalarını okulda sürdürmek istediklerini,bu konuda yardımcı olmamı istediler.Bir takım zorlukların olabileceğini açıkladım.O yıllarda Amerika’ya karşı daha çok antipati vardı.Okulda sürekli olarak bir kız öğrenci ile çalışmaları da çevrede hoş görülmeyebilirdi.Bununla birlikte okulda kalmaları konusunda,yetkililerden kolayca izin alabilirlerdi.Muhtar Süleyman Bal’la görüşüp razı olduk.Kira olarak ne vereceklerini sordular.Para almamızın sıkıntı yaratacağını düşünerek,okulun ihtiyaçlarını bir liste halinde yazıp verdik.
İki üç ay gibi uzun bir süre çalışmalarını burada sürdürdüler.Çalışmaları süresince yardımcı olundu.Yeni dostluklar kuruldu.Başlarındaki Alman Hoca, mahalleden Dursun Amca ile dost oldular.Dursun Amca’ya şişman olan göbeğini gösterip,’’bebeğim var,’’ diye espri yaparak,ceketinin altına sakladığı şarabı çıkarır birlikte içerlerdi.İriyarı olan Dursun Amca da O’na; ‘’Beni çantana koy,Almanya’ya götür,’’ diye takılırdı.
Alman Hoca,grubun ihtiyaçlarını almak için,arabasıyla sık sık kente giderdi.Hoca bir gün Sivas’ta dolaşırken peşine biri takılır.Para çekmek için bankaya uğrar,vezneden para alır,dışarı çıkar,bakar adam yine peşindedir.Kuşkulanır,bir ara durup adama dönerek,’’Ne istiyorsun’’, diye sorar.Adamın yanıtı,’’Ben Türk’üm,’’ olur.Hoca’da,’’Bende Alman’ım’’, der.Adam, Almanca öğretmeni olduğunu,kendisiyle Alman’ca konuşmak istediğini açıklar.
Grup köyde birkaç ay kaldıktan sonra ayrıldı.bu süre içinde yeni dostluklar edinildi.Karşılıklı hediyeler alınıp verildi,mektuplaşıldı.Ve bir anı olarak kaldı belleklerde.

Hiç yorum yok: