7 Aralık 2008 Pazar

SİVRİALAN VE ÇEVRESİNDEKİ ZİYARET YERLERİ

Alıntı:

BESEREK VE GÜLDEDE DAĞLARI:

Beserek ve Gül Dede, Aşık Veysel’in doğum yeri olan Sivrialan Köyü’nün yaklaşık 10 km kuzey batı tarafında bulunan ve birbirine sınır iki ayrı yer ismidir. Sivrialan’ın üst tarafında bulunan ve özellikle Sivrialan, Mescit, Beyyurdu, ve Höyük olmak üzere çevre köylülerce kutsal olarak görülen bir dağ vardır. Bu dağın başında bir taş yığını bulunmaktadır. Bölge insanı burada bir yatırın olduğuna inanmaktadır. Dağın eteğinde 20-30 m genişliğinde bir göl (çukur) bulunmaktadır. Bu gölü ilkbaharda kar suları beslemektedir. O çevredeki köylülerce bu gölün suyunun uyuz hastalığına iyi geldiğine inanılmaktadır. Çobanlar ve hayvan sahipleri uyuz olan hayvanlarını bu suda yıkayıp tedavi etmektedirler. Köylülerden dinlediğim bir söylenceye göre, Veysel Karani bu bölgeden geçerken develerini kaybeder. Daha sonra izini takip ederek onları bu gölde bulur. Birde ne görsün, uyuz olan develerin hastalığından hiçbir iz kalmamış. İşte o günden itibaren bu mevkie, uyuz hastalığına şifa anlamında “Beserek” denmiştir. Beserek deyince hem buradaki dağ hem de dağın eteğindeki göl anlaşılmaktadır.

Gölün başındaki ardıç ağaçlarının kutsallığına, bunlardan bir yeşil dal kesenin vücuduna kurt düşeceğine inanılıyor. Anlatıldığına göre, civar köylerden birisi, uyarılmasına rağmen bu ağaçlardan bazılarını kesmiş. Kağnısına yükleyip köye getirirken ağaçlardan kan sızdığı görülmüş. Aradan 15 gün geçmeden bu şahıs hastalanıp yatağa düşmüş. Daha sonra vücudunda kurtlu yaralar oluşmuş, kurtulamayarak ölmüş.

Gül Dede ise, Beserek gölünün yanında bulunan bir ziyarettir. Hakkında detaylı bilgi olmamakla beraber onun veli ve derviş bir zat olduğuna inanılır. Eski eser ve hazine arayıcıları tarafından Gül Dede’nin kabri kazılıp talan edilmiştir. Bugün mezarın olduğu yerde taş yığınları bulunmaktadır.

Sivrialan sakinlerine göre, Aşık Veysel gözünü kaybettiği zaman babası telaşlanarak Gül Dede’ye gidip bir kurban keseceğini ve Hızır’ın gelip oğlunun gözünü açacağını söyler. Daha sonra oğlu Veysel’i ve yakınlarından bazılarını da alarak Beserek ve Gül Dede’ye gider. Adak kurbanını keserken yedi deve ile birlikte bir kervan gelir. Sofra hazırlanıp buyurun yemeğe denildiğinde bakarlar ki ortada ne kervan var, ne de kervancılar var. O zaman gelenin Hızır olduğu anlaşılır.

Beserek ve Gül Dedeye yapılan ziyaretler, adanan kurbanların burada kesilmesi, uyuz hastalığına yakalananların tedavisi ve çocuğu olmayan kadın ve erkeklerin çocuk sahibi olmaları amacıyla yapılmaktadır. Uyuz hastalığına yakalanıp da buraya gelemeyen hastalar için Beserek’ten götürülen bir miktar toprak su ile karıştırılarak çamur haline getirilip uyuz olan yere sürülür.

SALMAN BABA TÜRBESİ:


Türbesi, Ortaköy bucağına bağlı Mescit köyündedir. Selman Baba, değişik zamanlarda ziyaret edilse de daha çok 21 Mart Nevruz Bayramı’nda Emlek yöresi köylülerince ziyaret edilir.

Anlatıldığına göre, Selman Baba bir Bektaşi dervişidir. Aslen Hacı Bektaş’lı olan Selman Baba tekke ve zaviyelerin kapatılmasında irşat göreviyle Anadolu’ya çıkar. Birçok yer gezer. Daha sonra Şarkışla’nın Kale Köyü’ne gelir. Bir süre burada ikamet ettikten sonra Hardal Köyü’ne oradan da şu anda kabrinin bulunduğu Mescit Köyü’ne gelir ve bu köye yerleşir.

Selman Baba’nın türbesi köyün mezarlığının içinde olup iki bölümden oluşmaktadır. Sandukanın bulunduğu bölümün duvarında on iki imamın resimlerinden bazıları asılıdır. Mezar yerden bir metre yükseklikte, baş kısmı sarıklı ve üzeri yeşil örtülerle kaplıdır. Sandukanın üzerinde yanmış mumlar göze çarpmaktadır. Diğer bölüm ise gelen misafirlere yemek ve ikram yeri olarak kullanılmaktadır.

Halk arasında âlim bir zat olarak bilinen Selman Baba kendisini köy halkına adar ve hiç evlenmez. Keramet sahibi bir kişi olduğuna inanılmaktadır. Onun hakkında şu olay anlatılmaktadır: Bir sürü keçi sahibi olan Selman Baba keçilerini otlatmak için çoban tutar. Bir gün çobanlar bir araya gelerek Selman Baba’nın keçilerinden birini kesip yemek isterler. Tam keçiyi yatırıp kesecekleri zaman bir şimşek çakar ve çobanlar korkarak keçiyi kesemezler. Birkaç defa aynı işi yapmaya yeltenirlerse de başarılı olamazlar. Akşamleyin çoban hayvanları köye getirdiğinde Selman Baba çobana; “ keçiyi kesip yemek istediniz ama kesemediniz değil mi?”der.

Selman Baba’yı başta Kavak, Hardal, Kale, Sivrialan, Gülören, Beyyurdu ve Sarıkaya olmak üzere diğer çevre köylerden insanlarında ziyaretine şahit olunmaktadır. Genellikle buraya çocuğu askere gidip de sağ salim dönmesini isteyenler, kısmeti açılmamış kızlar, çocuğu olmayan kadınlar ve rüyalarında Selman Baba’yı görenler ziyaret etmektedir.

KARABABA DAĞI:

Karababa dağı Sivrialan'ın Batı tarafına düşmekte olup Çataltepe'nin batı kesimde yer almaktadır.Karababa Dağı’nın da ilginç bir efsanesi bulunmaktadır. Bunlar Karababa, Abdal baba, Kevgir Baba, Küre Baba, Ağ Baba, Ali Baba ve Keltek Baba olarak yedi kardeşmiş. Her biri Şarkışla yöresindeki bir tepeye yerleşmiş. Bunlardan Karababa savaşa gitmiş. Savaş sırasında başı kopmuş. Kopan başını koltuğuna almış, diğer eliyle de mezarı için taş toplamaya başlamış. Taş toplarken, başından damlayan kan damlaları ardıç ağacı olarak büyümüş. Bugün Karababa Dağı’nın eteklerinde belli bir sıra takip eden ardıç ağaçları bulunmaktadır. Bunlar kutsaldır. Taşlar da kutsaldır. Adak yerinden ev yapmak için alınan taşlar ertesi gün inanışa göre alındığı yere dönmüş. Köylüler de yaptıklarından pişman olmuş.

Kaynak:

Ali Yıldırım, “Emlek Yöresi Köylerinde İnanç Özellikleri,” Uluslararası Anadolu İnançları Kongresi Bildirileri, ( 23-28 Ekim 2000 Ürgüp/Nevşehir ), Ervak Yayınları, Ankara, 2001, s. 897.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Dell dizüstü tamiri ekibimiz bloğunuzdaki çalışmalarınız çok etkileyici olduğundan dolayı sitenizin takipçisi olduk.